Sevgili içimdeki canavarım… Elma dersem çık, armut dersem çıkma!

Hepimiz içimizde bir çok canavar olduğuna inanıyoruz aslında… Öyle çok korkuyoruz ki bu canavarlardan, sanki arkamızı bir dakika dönsek, elimizi üzerinden bir dakika çeksek, birden fırlayacak ve hayatımızın altını üstüne getirecek :)

Tam da bu yüzden hep bastırıyoruz onları… Ve biz bastırmak için enerji harcadıkça, gözümüzdeki büyüklüğü de artıyor :)

Biliyor musunuz? Kendisine en çok bu kötülüğü yapan insanlar, özünde çok temiz niyetli insanlardır. Niyetleri ve kalpleri kirli ruhların, yaptıklarını yapmaları için her zaman bir geçerli(!) nedenleri vardır zaten. En kötü şeytana uymuşlardır. ;)
Temiz niyetli insanlar ise “canavarlarına sahip çıktıkları için” güzel değillerdir aslında… Zaten güzellerdir de bu yüzden de, hiç de adil olmayan şekilde, kendilerindeki en ufak bir karanlığa tahammül edemediklerinden yaparlar bunu.

Devamını oku

Acele karar vermeyin

Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş… Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Aracılar göndermiş. Fakir ihtiyara bir servet önermiş atı satması için. “Satmam” demiş ihtiyar köylü, “bu, benim için bir at değil, bir dost.” Sonra da eklemiş. “İnsan dostunu satar mı?”

Bir sabah kalkmışlar ki at yok. İhtiyarın ahırı boş. Köylüler ihtiyarın başına toplanmışlar. “Seni ihtiyar bunak” demişler, “kralın bu atı sana bırakmayacağı, adamlarını gönderip atı çaldıracağı belliydi. Neden atı ona satmadın? Zengin bir adam olacaktın… Şimdiyse ne paran var, ne atın.”

Devamını oku

“Yalan söylememiş insan” var mıdır?

Bazı düşünce ve davranış kalıplarını iyi ya da kötü diye yaftalayıp atmaya eğilimliyiz. Mesela “yalan” bunlardan biri… Kelimeyi duyduğumuz anda olumsuz hisler oluşuyor. Yalan söylemiş olmayı kendimize yakıştıramamız gibi bize yalan söylendiğini öğrenmemiz direkt kalp kırıklığı sebebi…

İyi de “yalan söylememiş insan” var mıdır? Hiç yalan söylememek de hep “doğruyu söyleyeceği” vaadini, patavatsızlık riskini, yine gönül kırma riskini getirmez mi? Madem bu kadar kötü bu yalan, neden herkes (en iyi, en doğru kişiler bile) söylüyor?

Baktım literatüre yalan da iyi, kötü; büyük,küçük; beyaz, siyah (bunu ben ekledim. Beyaz yalanın zıttı nedir ki?) diye ayrılıyor. İyi de bunların sınırları nerede?

Devamını oku

Neydi iyi kalplilik?

Korktum bugün… Hem de çok korktum… Oysa kendimi iyi kalpli sanırdım…

İçimde yürüyüşe çıkmıştım. Çiçekler, böcekler derken, karşımdan kalbimin henüz dokunulmamış, son derece hassas ve son derece kırılgan bir yanı çıkageldi…

Güçlü bir kadındım ya hani ben… Hani incinmenin, kalp kırıklığının ruhsal bağlantımı kestiğimi görünce kırılmayı da bırakmıştım. Bu kadar naif, bu kadar kırılgan, cam gibi bir parçamı görünce şaşırdım önce…

Sonra korktum birden. Öyle az buz değil çok korktum. Bu kırılganlığımı anlayıp, çözüp bir yere koyana kadar zamana ihtiyacım vardı. Bir de baktım içimin savaşçı yanı, bu camdan yanımın kırılganlığı, hassaslığı nedeniyle kılınç kuşanmış…

Tamam niyeti “nefsi müdafa” idi ama hiç çekilen kılınç, kınındaki gibi durur mu? Durmuyor. Zihnim olası tehditlere karşı savaş planları yaparken, dilim en güvendiklerime karşı “eğer beni incitirsen…” diye tehditler savuruyor…

Devamını oku

Kalp kırıklığı neydi ki?

Kalbim kırıldı sana….

Tam da böyle söyledi… “kızdım, üzüldüm… Kalbim kırıldı sana…” Anlamlandıramadığım bir biçimde gelişti her şey… Basit bir yanlış anlaşılma ve basit bir iletişim kopukluğuyla…

Tuhaftı bu durum. Çünkü niyetim çok iyiydi… “Neden?” diye sorsaydı bana ya da ne bileyim “ne demek istedin?” diye bambaşka gelişecekti her şey.. Öyle olmadı. Kalbi kırıldı bana….

Devamını oku