Ruh özgür olmak ister

Başkaları ile ilgili güzel düşünceleri içinde tutmamalı insan… Hem de gidip yüzüne söylemeli… Bir insanın kendini deneyimlemesine (farkında olarak yaşamasına) vesile olmak, kendini deneyimlemeye de vesile olmaya dönüşür.. Verdiğin kadar alırsın çünkü..

İnsan mutlu olduğunu da göstermeli… Küçük büyük her türlü mutluluğunu paylaşmalı hem de önce vesile olan kişiyle.. Böylelikle çevresindekiler “eğer isterlerse” o kişiyi nasıl mutlu edeceklerini bilmeliler… Bildikten sonra ise gerisi teslimiyettir. Kim, sizin için neyi, ne kadar yapmaya gönüllü açıkça görebilirsiniz…

Fazlasını görmek ise daha fazla sorumluluk getirir. Eğer kimin ne olduğunu açıkça görmekten korkmazsınız, onları görmeye başlarsınız. Ancak gördüklerimiz her zaman bizi mutlu etmeyebilir.

Her birimiz biriciğiz… Bir benzerimiz yok… Oysa insanoğlu kendine benzeyeni sever.. Çünkü bu vesile ile kendisini sevmektedir…

İnsanları çıplak olarak görebilmek ise size benzemeyen yanlarını da görmektir. Böylece “kabullenme” dersi başlar… Eğer kabul edemezseniz “fazla görmek” sizi mutlak yalnızlık hissine taşıyacak bir sürece dönüşür.

Bu iyi, bu kötü, bu şöyle diye insanları etiketlemek onları “olduğu gibi kabul etme” sürecinizi kolaylaştırmaz. Bu yargılamadır. Ve yargılarınızı ancak kendinize koyduğunuz etiketler üzerinden yapabilirsiniz. O halde çevrenizde gördüğünüz insanları ne kadar yargılıyorsanız, aslında kendiniz de o kadar çok etiketler içerisinde yaşıyorsunuz demektir.

Kendinize ne kadar çok etiket ve yargı koyarsanız, o kadar da, “o etiketlerin içerisinde yaşama baskısı” yaparsınız. “Ben iyi insanım” diyorsanız “iyilik” yapmak tercihten çok “mecburiyete” dönüşür… “Ben başarılıyım” diyorsanız, kendinizden her daim başarı beklentiniz olur. O zaman “kendinizi anlık olarak deneyimlemek” yerine, etiketlerinizin doğrultusunda “otomatik pilotta” yaşama noktasında bulursunuz.. Oysa ruh özgür olmak ister.. Sıkılır kalıplardan…

Ruh yaşamda dans etmek ister.. Dans kuralsızdır.. ANdadır…




Yorum Yap